midorikocak · June 23, 2015 07:45
diff --git a/gistfile1.txt b/gistfile1.txt
 Önsöz

 Sene 1992. Babamın küçücük dükkanında muhasebe defterleri elle tutuluyor. Çok yorucu ve zahmetli bir iş. Bir gün uyanıyorum. Salonda masanın üzerinde beyaz bir alet var. Escort model 386DX Bilgisayar! İlk görüşte aşık oluyorum. Hayatım o gün değişiyor. 4 Megabayt ram'i var. Sonra 8 Megabayt'a çıkarıyoruz ram'i. Oyunlar ışık hızında açılıyor. İşimiz gücümüz diskete oyun yazdırmak. Ben windows 3.1'i kurcalıyorum. Bilgisayar evden dükkana gidiyor. Ama benim aklımdan gitmiyor. Senelerce sürekli Bilgisayar Magazin, Byte, Pc Magazin falan alıyorum. Yanında bi de disket veriyorlar. O verdikleri disketleri yastığımın altına koyuyorum. O derece.

 Sene 1995 ya da 1996. 11 yaşındayım. Bilgisayarlara kendimi vermişim. Taksim tarlabaşında tüyap var. Compex fuarı oluyor. Heryer inanılmaz kalabalık, tavan basık. Ama babama yalvarıyorum ne olur beni fuara götür diye. İlk defa oraya internet gelmiş. Yahoo.com 24 saniyede açılıyor. Gözlerimi ayıramıyorum. Nasıl oluyor da taaa neredeki bilgiler buraya hemen ulaşıyor?

 Sene 1997 ya da 1998. 14 yaşındayım. Linux'u kurmayı kafama takmışım. Kitap yok. Bütün kitapçıları arıyorum. Yok yok yok... Bilgisayarcılara soruyorum, o dos gibi bişey ne uğraşıyorsun, adam gibi windows kullan diyolar. Ama yok, ben uslanmıyorum. Sonra araya araya sahaflarda türkmen kitabevinde Görkem Çetin'in Linux kitabını buluyorum. Piayasadaki tek Kitap! İçinde de CD var. Bad sector grub falan derken zar zor kuruyorum. Heyecan heyecan. Ayrı bir dünya benim için. Birşeyleri öğrenmek için inat ediyorum.

 Sene yine 1997 falan, ortaokuldayım. İnternet yeni yeni yaygınlaşmaya başlamış. Heryer dialup. Telefonla arıyorsun, modemden abuk subuk sesler çıkıyor. Yapyavaş ve sürekli kopan bağlantıyla birşeyler öğrenmeye çalışıyorsun. HTML kitabı yok. Oturup HTML manual indiriyorum ve birşeyler yapmaya çalışıyorum. Aaa netscape'de açılıyor. Okulumuzun internet sitesi yok. cjb.net'ten subdomain alıp. Okul müdürünü, müdür yardımcısını nazi bayraklarıyla yanyana koyup welcome to hell yazıyoruz. Ertesi gün okulda olay oluyor.

 Sene 2001, bu sefer 17 yaşındayım. PHP diye bişey varmış. O zamana kadar HTML ile yaptığın sayfalarda kullanıcıyla etkileşime girmeni sağlıyormuş. Profesörün birinin yazdığı tek PHP kitabından bişeyler anlamaya çalışıyorum. Adım adım anlatmak yok. Hiçbir işe yaramayan upuzun kodları anlamaya çalışıyorum. Doğum tarihi, notification vs. kodları yazıyorum. Bir gün dayım benden bir program yazmamı istiyor. Basit bir crm, mail falan gönderiyor. Programı yazıyorum, ama dayım kullanmıyor. Bilgisayarı apache server'i kaldırmıyor çünkü.

 Şimdi sene 2014. Piyasada bir sürü kitap var. Birçok başarılı kitabın yanında genellikle henüz başlangıç aşamasındaki kullanıcıyı elinden tutup korkmadan küçük adımlar atarak gerçek bir yazılım ürettirecek kitaplar çok az. İşte bu kitap bunun için yola çıktı. Hala ingilizce kaynaklardan çok geriyiz. Birçok konuda eksiğimiz var. Matbaa'nın 300 yıl sonra geldiği ülkede, geleceğin sadece sanatta, bilimde ve üretmekte olduğunu anlayacağımız günler gelecek. Bu günleri de kitabı elinde tutan, soru soran, merak eden, birşeyler yapmak isteyen sizler getireceksiniz.
	Önsöz

	Sene 1992. Babamın küçücük dükkanında muhasebe defterleri elle tutuluyor. Çok yorucu ve zahmetli bir iş. Bir gün uyanıyorum. Salonda masanın üzerinde beyaz bir alet var. Escort model 386DX Bilgisayar! İlk görüşte aşık oluyorum. Hayatım o gün değişiyor. 4 Megabayt ram'i var. Sonra 8 Megabayt'a çıkarıyoruz ram'i. Oyunlar ışık hızında açılıyor. İşimiz gücümüz diskete oyun yazdırmak. Ben windows 3.1'i kurcalıyorum. Bilgisayar evden dükkana gidiyor. Ama benim aklımdan gitmiyor. Senelerce sürekli Bilgisayar Magazin, Byte, Pc Magazin falan alıyorum. Yanında bi de disket veriyorlar. O verdikleri disketleri yastığımın altına koyuyorum. O derece.

	Sene 1995 ya da 1996. 11 yaşındayım. Bilgisayarlara kendimi vermişim. Taksim tarlabaşında tüyap var. Compex fuarı oluyor. Heryer inanılmaz kalabalık, tavan basık. Ama babama yalvarıyorum ne olur beni fuara götür diye. İlk defa oraya internet gelmiş. Yahoo.com 24 saniyede açılıyor. Gözlerimi ayıramıyorum. Nasıl oluyor da taaa neredeki bilgiler buraya hemen ulaşıyor?

	Sene 1997 ya da 1998. 14 yaşındayım. Linux'u kurmayı kafama takmışım. Kitap yok. Bütün kitapçıları arıyorum. Yok yok yok... Bilgisayarcılara soruyorum, o dos gibi bişey ne uğraşıyorsun, adam gibi windows kullan diyolar. Ama yok, ben uslanmıyorum. Sonra araya araya sahaflarda türkmen kitabevinde Görkem Çetin'in Linux kitabını buluyorum. Piayasadaki tek Kitap! İçinde de CD var. Bad sector grub falan derken zar zor kuruyorum. Heyecan heyecan. Ayrı bir dünya benim için. Birşeyleri öğrenmek için inat ediyorum.

	Sene yine 1997 falan, ortaokuldayım. İnternet yeni yeni yaygınlaşmaya başlamış. Heryer dialup. Telefonla arıyorsun, modemden abuk subuk sesler çıkıyor. Yapyavaş ve sürekli kopan bağlantıyla birşeyler öğrenmeye çalışıyorsun. HTML kitabı yok. Oturup HTML manual indiriyorum ve birşeyler yapmaya çalışıyorum. Aaa netscape'de açılıyor. Okulumuzun internet sitesi yok. cjb.net'ten subdomain alıp. Okul müdürünü, müdür yardımcısını nazi bayraklarıyla yanyana koyup welcome to hell yazıyoruz. Ertesi gün okulda olay oluyor.

	Sene 2001, bu sefer 17 yaşındayım. PHP diye bişey varmış. O zamana kadar HTML ile yaptığın sayfalarda kullanıcıyla etkileşime girmeni sağlıyormuş. Profesörün birinin yazdığı tek PHP kitabından bişeyler anlamaya çalışıyorum. Adım adım anlatmak yok. Hiçbir işe yaramayan upuzun kodları anlamaya çalışıyorum. Doğum tarihi, notification vs. kodları yazıyorum. Bir gün dayım benden bir program yazmamı istiyor. Basit bir crm, mail falan gönderiyor. Programı yazıyorum, ama dayım kullanmıyor. Bilgisayarı apache server'i kaldırmıyor çünkü.

	Şimdi sene 2014. Piyasada bir sürü kitap var. Birçok başarılı kitabın yanında genellikle henüz başlangıç aşamasındaki kullanıcıyı elinden tutup korkmadan küçük adımlar atarak gerçek bir yazılım ürettirecek kitaplar çok az. İşte bu kitap bunun için yola çıktı. Hala ingilizce kaynaklardan çok geriyiz. Birçok konuda eksiğimiz var. Matbaa'nın 300 yıl sonra geldiği ülkede, geleceğin sadece sanatta, bilimde ve üretmekte olduğunu anlayacağımız günler gelecek. Bu günleri de kitabı elinde tutan, soru soran, merak eden, birşeyler yapmak isteyen sizler getireceksiniz.